It is so easy to lose ourselves in trivia. Programmers have a term for it -- "Dogwash." When an important project needs to be finished -- and you are up against the deadline -- you suddenly remember other things you could be doing. Like washing the dog.
A wise daughter resists dogwash by telling herself: "Doing this will make me feel worse by the end of the day." A quick game on the computer, for example, can provide a moment's distraction from the anxieties of life. However, if you put too many of those together, great big chunks of your day disappear forever, and you are not much closer to getting where you need to be.
In Norton Juster's minor masterpiece The Phantom Tollbooth, the team is delayed on its mission by an encounter with "the Terrible Trivium." They are set to pointless, endless, tasks. Examine his argument:
Think of all the trouble it saves ... If you only do the easy and useless jobs, you'll never have to worry about the important ones which are so difficult. You just won't have the time. For there's always something to do to keep you from what you really should be doing, and if it weren't' for that dreadful magic staff, you'd never know how much time you were wasting. (Juster, p. 213)Apparently, fixating on the trivial and ignoring the momentous is a typical human failing. After Jesus fed thousands by blessing and multiplying a small lunch, the crowds wanted to seize him and force him to be their king. He fled to the mountain, spent most of the night in prayer, and took a short cut to the other side of the lake in the wee hours of the morning. The next morning, as he taught in a synagogue, the crowds showed up again with one thing on their mind:
Joh 6:25 O'nu gölün karşı yakasında buldukları zaman, "Rabbî, buraya ne zaman geldin?" diye sordular.The conversation starts in vs. 25 -- "How did you get here?" And the retort of our Lord gets tot the heart of the matter:
Joh 6:26 İsa şöyle yanıt verdi: "Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz.
Joh 6:27 Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu size İnsanoğlu* verecek. Çünkü Baba Tanrı O'na bu onayı vermiştir."
Joh 6:28 Onlar da şunu sordular: "Tanrı'nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?"
Joh 6:29 İsa, "Tanrı'nın işi O'nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir" diye yanıt verdi.
Joh 6:30 Bunun üzerine, "Görüp sana iman etmemiz için nasıl bir belirti gerçekleştireceksin? Ne yapacaksın?" dediler.
Joh 6:31 "Atalarımız çölde man* yediler. Yazılmış olduğu gibi, 'Yemeleri için onlara gökten ekmek verdi.'"
Joh 6:32 İsa onlara dedi ki, "Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği size Musa vermedi, gökten size gerçek ekmeği Babam verir.
Joh 6:33 Çünkü Tanrı'nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir."
Joh 6:34 Onlar da, "Efendimiz, bizlere her zaman bu ekmeği ver!" dediler.
Joh 6:35 İsa, "Yaşam ekmeği Ben'im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz" dedi.
Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz.A few words:
- Size doğrusunu söyleyeyim -- To you / straight, accurately / I say (Jesus says this frequently in John's gospel)
- doğaüstü -- above that which is natural (extraordinary)
- belirtiler -- signs
- gördüğünüz -- you see
- için değil, -- because of not,
- ekmeklerden -- meals
- için -- because
- beni arıyorsunuz -- me / you are seeking
I think, though, that taking Jesus seriously lets us escape from the swamp of dogwash.
No comments:
Post a Comment