I am closing in on a PhD in Communication Studies. As happens with all subsidized products, the price of higher education has risen far faster than the rate of inflation, so that my college debt load is well in excess of my retirement savings, alas. Sad to say, formal certification seems to be a requirement for some occupations. Yet, honest observers will admit that the real movers, shakers, and achievers in life usually hit the ground running, knew early in life what they wanted to do, and simply did it. In an age of envy, the successful self-made man is bitterly resented for "winning life's lottery." Let's look at an episode in the life of the teacher, Jesus:
Luk 4:20 Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O'na bakıyordu.
Luk 4:21 İsa, "Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir" diye konuşmaya başladı.
Luk 4:22 Herkes İsa'yı övüyor, ağzından çıkan lütufkâr sözlere hayran kalıyordu. "Yusuf'un oğlu değil mi bu?" diyorlardı.
Luk 4:23 İsa onlara şöyle dedi: "Kuşkusuz bana şu deyimi hatırlatacaksınız: 'Ey hekim, önce kendini iyileştir! Kefarnahum'da yaptıklarını duyduk. Aynısını burada, kendi memleketinde de yap.'"
Luk 4:24 "Size doğrusunu söyleyeyim" diye devam etti İsa, "Hiçbir peygamber kendi memleketinde kabul görmez.
Luk 4:25 Yine size gerçeği söyleyeyim, gökyüzünün üç yıl altı ay kapalı kaldığı, bütün ülkede korkunç bir kıtlığın baş gösterdiği İlyas zamanında İsrail'de çok sayıda dul kadın vardı.
Luk 4:26 İlyas bunlardan hiçbirine gönderilmedi; yalnız Sayda bölgesinin Sarefat Kenti'nde bulunan dul bir kadına gönderildi.
Luk 4:27 Peygamber Elişa'nın zamanında İsrail'de çok sayıda cüzamlı* vardı. Bunlardan hiçbiri iyileştirilmedi; yalnız Suriyeli Naaman iyileştirildi."
Luk 4:28 Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular.
Luk 4:29 Ayağa kalkıp İsa'yı kentin dışına kovdular. O'nu uçurumdan aşağı atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler.
Luk 4:30 Ama İsa onların arasından geçerek oradan uzaklaştı.
Let's look at a few words:
- Havradakilerin -- Those who were in the synagogue. Havra (synagogue) + da (in, on, at) + ki (who) + ler (plural)
- hepsi -- all
- dikkatle -- carefully. If your elbow gets too close to your coffee cup, your Turkish friend will warn you, "Dikkat!"
- O'na -- at him
- bakıyordu -- looked
The audience marveled at the insight and eloquence of the home-town boy who was making a big splash in other cities. And, they resented his lack of formal education. When Jesus informed them that they, not he, were the ones on trial that day, it was the last straw.
No comments:
Post a Comment