Tuesday, June 2, 2009

Aiming too high (Acts 4, 5)

Nobel-prize winning novelist Orhan Pamuk offered some unique insights about the great Russian novelists of the 19th century. Their work was, he said, flavored by their sense of exclusion. They were on the edge of Europe, but were not recognized as fully European. Not really members of the club. As a Turk, he understood this snub very well. Turks who are third-generation natives of Germany are still regarded as, and treated as, outsiders in a "Christian" nation that is mostly secular, post-Christian.

The envy towards the "in-group" can drive the "outsiders" to strange extremes. Today's entry is in two parts. We begin with a look at the communal spirit of the early Jerusalem church:
Act 4:34,35 Aralarında yoksul olan yoktu. Çünkü toprak ya da ev sahibi olanlar bunları satar, sattıklarının bedelini getirip elçilerin buyruğuna verirlerdi; bu da herkese ihtiyacına göre dağıtılırdı.
Act 4:36,37 Örneğin, Kıbrıs doğumlu bir Levili olan ve elçilerin Barnaba, yani Cesaret Verici diye adlandırdıkları Yusuf, sahip olduğu bir tarlayı sattı, parasını getirip elçilerin buyruğuna verdi.
And, let's look at a few phrases:
  • Aralarında yoksul olan yoktu -- Among them / having nothing / there was / none
  • Çünkü toprak ya da ev sahibi olanlar bunları satar -- Because / fields / and / or / houses / owning / they / those / sold
  • Barnaba, yani Cesaret Verici diye adlandırdıkları Yusuf -- Barnabas / that is to say / Courage / Giver / called / they named / Jospeh
I've lived in religious communes, and there is an undeniable thrill to sharing lives with a handful of exuberant, dedicated, fellow believers. The Christians in Jerusalem were facing an emergency. The city was overflowing with pilgrims who'd come for a brief stay, then got caught up in the Messianic excitement. They stayed to learn more about this Jesus of Nazareth who had overcome death, and now offered a Kingdom. But somebody had to pay the bills. A few generous souls put all they had into the project, cashed out their capital reserves, and received recognition for their generosity.

And we all yearn for recognition.
Act 5:1,2 Hananya adında bir adam, karısı Safira'nın onayıyla bir mülk sattı, paranın bir kısmını kendine saklayarak gerisini getirip elçilerin buyruğuna verdi. Karısının da olup bitenlerden haberi vardı.
Act 5:3 Petrus ona, "Hananya, nasıl oldu da Şeytan'a uydun, Kutsal Ruh'a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?" dedi.
Act 5:4 "Tarla satılmadan önce sana ait değil miydi? Sen onu sattıktan sonra da parayı dilediğin gibi kullanamaz mıydın? Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun? Sen insanlara değil, Tanrı'ya yalan söylemiş oldun."
Act 5:5 Hananya bu sözleri işitince yere yıkılıp can verdi. Olanları duyan herkesi büyük bir korku sardı.
Act 5:6 Gençler kalkıp Hananya'nın ölüsünü kefenlediler ve dışarı taşıyıp gömdüler.
Act 5:7 Bundan yaklaşık üç saat sonra Hananya'nın karısı, olanlardan habersiz içeri girdi.
Act 5:8 Petrus, "Söyle bana, tarlayı bu fiyata mı sattınız?" diye sordu. "Evet, bu fiyata" dedi Safira.
Act 5:9 Petrus ona şöyle dedi: "Rab'bin Ruhu'nu sınamak için nasıl oldu da sözbirliği ettiniz? İşte, kocanı gömenlerin ayak sesleri kapıda, seni de dışarı taşıyacaklar."
Act 5:10 Kadın o anda Petrus'un ayakları dibine yıkılıp can verdi. İçeri giren gençler onu ölmüş buldular, onu da dışarı taşıyarak kocasının yanına gömdüler.
This is a rather grim ending to a story of social climbing. When you over-sell yourself, you live with the ever-present fear of being found out. The 1973 Italian comedy Bread and Chocolate features a migrant worker, an Italian working in Switzerland, who dyes his hair and learns to "pass"[1] for a native. In the end, his masquerade fails when he spontaneously cheers for the Italian team in a soccer match. Quite often, when an embezzler is finally caught, his first reaction is relief. The long deceit is over, and he can be himself again.

_____________
[1] In the USA, blacks and whites have lived so long together that the racial boundaries blur. Some black people "can pass for white." Or, in the idiomatic shorthand, they "can pass."

No comments: